14 Temmuz 2015 Salı

CELAL BAYAR VAKFI MÜZESİ VE GEMLİK'E DAİR...

    Ah! Buraları çok tenha! Yazan az okuyan az. Blogların üzerine yaz rehaveti çökmüş. Varsın az okunsun ama ben yazayım yine de.
    Tatile çıkan ya da memleket ziyaretleri gerçekleştiren çoğu insan  gibi ben de ufak bir akraba ziyareti gerçekleştirdim geçen hafta. Bursa Gemlik'e babaannemi, halamı görmeye gittim. Memleket havası alıp döndüm. Biraz sevdiklerimle vakit geçirdim biraz etrafı kolaçan ettim. Her zaman olduğu gibi kordon boyunda deniz havası aldım örneğin.
    Çocukken yaz tatillerinde babaannemi ziyarete gittiğimizde gezdiğim sokakları arşınladım tekrar. Güzeldir Gemlik. Tarihi çok eskilere dayanır ama tarihi değerlere gereken önem verilmez ne yazık ki. Bu ziyaretimde bu konuda bir parça olumlu hareketlenme gördüm. Bazı tarihi binaların restorasyonlarına başlanmış ve kentsel düzenleme çalışmalarına girişilmiş. Tüm bunlar iyi hoş ama "Belediye çalışıyor, Gemlik değişiyor" sloganındaki "Değişiyor" sözü beni irrite ediyor. Sadece Gemlik'e has bir durum değil bu tabii. Verilmek istenen bir mesaj var. Değişim mesajı... Memleket genelinde her platformda gözümüze sokulan günümüzün gerçeği... Her neyse... 
Bu konu üzerine çok şey söylenir, çok şey tartışılır ama şimdi uzatmayayım, bu bir gezi yazısı. Beni anlayan anlamıştır.

    Eskiden babaannem kordon boyunda bir evde otururdu. Yüksek tavanıyla, sofaya açılan odalarıyla eski bir Rum eviydi burası. Balkonu denize bakardı, şahane bir manzarası vardı, her akşamüstü güneş batarken özellikle izlerdim. Bunu benim gibi ritüel haline getirmiş olan yoktu evde:) Yaşamdan, doğadan, andan keyif almayı her zaman sevmişimdir. Çocukluğumdan beri değişmedi bu durum. Ara sıra o evi ve o balkonu düşünürüm. Bugün o ev yok. Yıkılmış, yerine modern bir apartman yapılmış. Ama yine de her Gemlik'e gittiğimde önünden geçerim. Evin arka tarafında bir camii vardı. Çocukken ben bu yapının eski bir kilise olduğunu bilmezdim haliyle. 
Fakat değişik tarzıyla aklımı kurcalardı. Balık Pazarı caddesinden her geçişimde selam çaktığım bu caminin Gemlik'in tarihi yapılarından biri olduğunun farkındayım artık.
    Günümüzde Yeni Camii ya da Balık Pazarı Camii olarak anılan bu ibadethanenin eski adı Paragia Pazariotissa. Eski bir Rum kilisesi. Ancak yapım tarihi bilinmiyor. 1922 yılında Gemlik işgalden kurtulduktan sonra camiye çevrilmiş. Bugün, diğer binaların arasında sıkışık kalmış görüntüsünden bir parça kurtulmuş. Sağındaki binalar yıkılıp küçük bir meydan görünümü verilmiş, böylece yapı açığa çıkmış.
    Osmanlı zamanından kalma, özellikle de gayrimüslim vatandaşlara ait tarihi ev de çok Gemlik'te. Kiminde hala oturuluyor, kimi kaderine terk edilmiş durumda. Bazılarının restore ediliyor olduğunu görmek mutlu etti beni. Devamı gelir diye ümit ediyorum. İlçede bir yandan yeni inşaat faaliyetleri hızla devam ediyor. Villalar, lüks siteler İstanbul'dan sonra diğer şehirlerde de virüs gibi yayılmakta. Gemlik gibi muhteşem bir körfez manzarasına sahip bir yere lüks daireler kondurulmaz mı Allah aşkına? Çok değil, birkaç sene içinde sahiden değişecek(!) Gemlik.

    Bu yaşıma kadar Gemlik'e bağlı bir yerleşim yeri olan Umurbey'e hiç gitmemiştim. Bu sefer fırsat yarattım ve geç yatmış olan Orhun'u uyandırmaya kıyamayarak tek başıma yola koyuldum. Hafta içi olduğu için kuzenler de çalışıyorlardı malum. 
Bir başına gezmenin keyfi de ayrı olur. Ara sıra yaparım. 
    Gemlik-Umurbey arası yaklaşık 10-15 dakika sürüyor. Giderken otobüs saatini kaçırdığım için taksiyle gittim. O zaman süre yarıya iniyor tabii ki. Umurbey Gemlik'e göre daha tepede kalıyor (Gemlik Körfezi'nin kuzeyinde). Bu yüzden müthiş bir körfez manzarasına sahip. Daha önce gidip görmediğim için kendime çok kızdım. Hem tek katlı ya da çift katlı rengarenk bahçeli evleriyle yazlık bir belde havası var Umurbey'de, hem de Osmanlı'dan kalma eski evleriyle, meydanıyla tarihi bir atmosfere sahip. 

    Umurbey'e gidince ilk işim Celal Bayar Anıtı ve Müzesi'ni ziyaret etmek oldu. Zaten öncelikli amacım buydu. Yıllardır Gemlik'te babaannemin evinden, çevresindeki yeşilliğin ve kırmızı çatıların arasından sıyrılıp göğe yükselen bembeyaz anıta bakar dururdum. Zaman bu zamanmış.
    Celal Bayar, Umurbey doğumlu. Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra ailesi Bulgaristan'dan Bursa'ya Umurbey'e göç etmiş. Uzun ömrüne sığan olaylar saymakla bitmez. Kısaca söylemek gerekirse: İttihat ve Terakki mensubu olarak 1911 yılında gönderildiği İzmir'in ekonomik açıdan gelişmesi için çalışan önemli bir isimdir. 1.Dünya Savaşı'ndan sonra İzmir'in işgaline karşı koymak için Ege bölgesinde Galip Hoca takma ismiyle, kılık değiştirerek dolaşan ve halkı örgütleyen de yine kendisidir. Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin Manisa milletvekilidir. İlk TBMM'nin Bursa milletvekilidir. Lozan Konferansı danışmanlarından biridir. Cumhuriyet döneminde bakanlıklar yapmıştır. Atatürk tarafından yeni bir ulusal banka kurmakla görevlendirilmiş ve 
İş Bankası'nı kurmuştur. İktisat Bakanlığı sırasında devlet eliyle sanayileşme girişimleri artmış ve Sümerbank, Etibank gibi fabrikalar kurulmuştur. İktisat Bakanlığı'ndan sonra Başbakanlık görevinde bulunmuştur. Demokrat Parti'nin kurucusu ve ilk genel başkanıdır. Dinci çevreler tarafından desteklenen DP içinde Atatürkçü kimliğini korumuştur. 3 kez Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Türkiye'nin ilk sivil cumhurbaşkanıdır. 27 Mayıs 1960 darbesinde tutuklanan, idama mahkum edilen Celal Bayar hapisteyken intihara teşebbüs etmiş olup, yaşı sebebiyle infaz edilmekten kurtulmuştur. 
103 yaşında dünyanın en yaşlı politikacısı olarak hayata veda etmiştir. 
    Celal Bayar Vakfı, 1967 yılında kendisi tarafından kurulmuştur. Amacı Atatürk'ün ve Kurtuluş Savaşı'nın hatırasını canlı tutmak, cumhurbaşkanlığı sırasında kendisine hediye edilen anı eşyalarını sergilemek, bu amaçla bir müze kurmak ve şahsi kütüphanesini araştırmacılara açmaktır. 1970 yılında açılışı yapılan müzenin ilk yeri sanırım Celal Bayar'ın yine Umurbey'de doğduğu evdi. İleriki tarihlerde, ölümünden sonra yapılan anıt-mezarın yanına taşındı. Doğduğu ev bugün kapalı. 
    Yukarıdaki fotoğrafta anıt-mezar görülüyor. Cumhurbaşkanı'nın naaşı burada. Tepeden bakmak biraz tuhaf hissetirdi doğrusu. Araştırdım ve proje mimarlarının Nevzat Oğuz Özer, Saygın Sansoy, Tatsuya Yamamoto olduğunu öğrendim. Müzede ve anıtta ne yazık ki bu tip bilgiler yok. Bence eksiklik. Celal Bayar'ın hayatına, döneme dair bilgiler, anılar vs. de yok. Sadece objeler ve fotoğraflar sergileniyor. Koleksiyon zengin ancak bilgi de verilmeli diye düşünüyorum. Görevli arkadaşın söylediğine göre yeni düzenleme yapılacakmış. Umarım kısa zamanda olur bu.
    Müzenin içine geçelim şimdi. İlk bölümde Kurtuluş Savaşı günlerine dair materyaller sergileniyor. Celal Bayar'ın Ege bölgesi halkını örgütlediği sırada Galip Hoca kimliğine büründüğünü söylemiştim. Aşağıdaki tablolarda Galip Hoca görülüyor.
    Müzenin geri kalan kısmında devlet görevi yaptığı sırada yurt içinden ve yurt dışından kendisine sunulan anı hediyeler var. Bunlar sıradan hediyeler değil tabii. Örneğin milli fabrikaların kurulduğu günlere ait anı eşyaları var, madencilerin sundukları hediyeler var, İş Bankası'nın özel günlerine dair anı eşyaları var. Bir de Cumhurbaşkanlığı sırasında münasebette bulunduğu ülkelerin başkanları ve eşlerinin, kral ve kraliçelerin verdiği imzalı fotoğraflar, anı hediyeleri, nişanlar... Pakistan'dan, Almanya'ya, Yunanistan'a kadar; Kral Faruk'tan Franco'ya, Tito'ya kadar dönemin isimlerinden verilen hediyeler bunlar... Baştan sona takip edildiğinde tarih dersi alır gibi oluyor insan. Gerçi "Baştan sona" tabiri yanlış oldu çünkü ne yazık ki sergilemede kronolojik bir düzen takip edilmemiş.


Bu mobilya takımı bile hediye. Yanlış hatırlamıyorsam Yugoslavya'dan.

1958'de Almanya ziyaretinde verilen, Goethe'nin Faust isimli eseri


Atam ve Celal Bayar
    Müze binasının hemen karşısında kütüphane binası yer alıyor. Celal Bayar'ın vakfa bağışladığı şahsi kütüphanesi bu. İzin alarak yararlanmak mümkün.
    Celal Bayar Vakfi Müzesi, Cumhuriyet tarihi açısından ve şahıs müzesi olarak önemli bir müze. Ayrıca Umurbey gibi küçük bir belde de kurulmuş olması da bence önemli. Müzecilik kriterlerine uygun olarak yeniden elden geçirilmesi ve tanıtımının yapılması gerekiyor. Bakalım ne zaman olacak? Celal Bayar'ın doğduğu ev de aynı şekilde ziyarete açılabilir. Ki bir süre öncesine kadar açıkmış. 

    Sözünü ettiğim evi de hiç olmazsa dışarıdan görmeden duramazdım. Müzeden çıktıktan sonra meydana doğru ilerledim. Atatürk'ü ve Celal Bayar'ı sohbet ederken ölümsüzleştiren bu hoş heykelle karşılaştım. Atatürk'ün bir elinde kahve fincanı... Diğer elini Celal Bayar'ın omuzuna atmış. Bayar sol eliyle ileride bir yeri işaret ederek anlatıyor. Gemlik Körfezi'ni mi gösteriyor acaba?
    Meydanı geçtikten hemen sonra sola doğru döndüm ve hafif eğimli yol üzerinde sağa sola bakıp ilerlerken Celal Bayar'ın doğduğu eve rastladım.
     19.yy. Osmanlı Mimarisini yansıtan güzel bir örnek. Bana ilk anda Plovdiv'in Türk Mahallesi'ndeki evleri hatırlattı. Bayar'ın ailesinin Bulgaristan'dan göç etmiş olduğunu düşünürsek bu hiç de şaşılacak bir durum değil tabii. İçini de görmek isterdim, belki bir sonraki Umurbey ziyaretimde  açık olur.

    Umurbey'i çok sevdim. Gemlik'e her gittiğimde uğrayacağım sanırım. Müzenin hemen yanındaki kafede biraz soluklandım ve Gemlik Körfezi'ni seyrettim. Körfezin güzelliğini fotoğrafa layığıyla aktaramadım çünkü manzara saat itibariyle ters ışığa maruz kalmıştı. Elimdeki imkanlarla şu kadar başarabildim:)
    Körfez manzarasına hakim restoran ve kafelerin yer aldığı daha güzel tepeler var. 
Bir daha ki sefere gün batımında ziyaret etmek kısmet olur umarım. 

    Umurbey'le ilgili paylaştığım ilk fotoğrafa dikkat edilecek olursa kırmızı çatılı 2 katlı evler görülecektir. Bunlar Bayar'ın Cumhurbaşkanlığı sırasında Örnek Köy Projesi dahilinde yaptırılmasını sağladığı 265 adet evin görüntüleyebildiğim kısmıdır. 
Bahçe içinde yer alan bu sevimli evler, zamanında belli bir ödeme planıyla Umurbey halkına satılmıştır. Hala bakımlı görünümüyle manzaraya böyle katkıda bulunmaktalar. 

    Benim  bu sefer Gemlik ziyaretim böyleydi. Birkaç fotoğraf daha ekleyerek, güzel ilçeme şimdilik veda ediyorum. En kısa zamanda görüşmek dileğiyle tabii...
Gemlik Körfezi...

Kordon'da Borusan'ın yaptırdığı çeşme. Borusan'ın Gemlik ekonomisine katkısı büyük.
Halamın evinin penceresinden. Sabahın ilk saatlerinde, Gemlik uyanırken...

Bu da halamın kedisi Şeker:)






7 Temmuz 2015 Salı

MÜSLÜMANI, YAHUDİSİ, URUMU........................ İSPORCUSU, İHTİYARI, VEREMİ *................................. ADALAR MÜZESİ...

    Okullar kapanır kapanmaz, tatilin ilk pazartesi günü Orhun'la beraber 2 günlük Büyükada gezisi yaptık. Araç trafiğinin olmadığı, yeşiliyle mavisi bol ama yakınlarda bir yerde kafa boşaltma, yaza gönül rahatlığıyla adım atmaktı amacım. Tabii bir de gelenekselleşmeye başlayan Ada ziyaretlerinden birini daha gerçekleştirmek. Orhun da Adalar'ı çok seviyor. Rahat rahat bisiklet sürmeyi, İstanbul'a karşı oturup sohbet etmeyi özler hale geldi. 
    Büyükada ile ilgili birkaç gezi yazısı yazdım daha önce. O yüzden tekrar tekrar bu konulara girmeyeceğim. Ben bu sefer özellikle Büyükada'daki Adalar Müzesi'nden bahsetmek istiyorum. Açıkçası bu kadar büyüdüğünü ve koleksiyon açısından, etkinlikler açısından bu kadar geliştiğini yeni öğrendim. Daha önce merkezde Çınar caddesindeki müzeyi ziyaret ediyordum ki burası geçici sergilerin yapıldığı ufak bir alan. Asıl Adalar Müzesi, Aya Nikola Hangar alanında yer alıyor. Burası eskiden helikopter hangarıymış. 2010 yılında müze olarak düzenlenmiş. Ama müzenin bugünkü şeklini alması 2013 yılının Eylül ayında gerçekleşmiş. 

    Adalar Müzesi, İstanbul'un ilk çağdaş kent müzesi konumunda. Tarih içerisinde Ada'da yaşanan çok kültürlülüğü belgeleyen oldukça zengin bir koleksiyona sahip. Sadece Ada yaşantısı değil, Adalar'ın nasıl oluştuğu, bir zamanlar nasıl canlıların yaşadığı, Marmara Denizi'nin dünü -ve ne yazık ki bugünü- , bitki örtüsü de videolarla, fotoğraflarla, fosillerle desteklenen bilgilerle, hiç de sıkıcı olmayan, aksine oldukça ilgi çekici bir biçimde ziyaretçilere sunulmuş. Müzenin ilk bölümünü doğal hayata dair bu bilgiler oluşturuyor.

    Ardından Büyükada'nın da içinde yer aldığı 9 adanın isminin neden Prens Adaları olduğunu da anlatan Bizans tarihi bölümü geliyor. Arkeolojik kalıntılarla birlikte...

    Prens Adaları'nın dikkat çekici mimari yapılarının ve bunların mimarlarının bilgileri de müzenin ilk bölümünde yer alıyor. Aslında müzenin her yeri ayrı güzel ama bu bölümün şöyle bir güzelliği var ki mesela Büyükada'yı gezerken görüp hayran kaldığın köşklerin, evlerin isimlerini, sahiplerini, mimarlarını ve hikayesini öğrenmiş oluyorsun.

    Bu saydığım bölümlerin ardından renkli ve kültürel açıdan zengin, kimi zaman özenilesi kimi zaman hüzünlendiren, acısıyla tatlısıyla bir dönemin Adalar tarihini anlatan dünyaya adım atıyorsun. Gayrimüslim ve Müslüman halkın bir arada yaşadığı, birlikte yiyip içtiği, birlikte eğlendiği günlere tanık oluyorsun. Adalar'da dini hayattan tutun da, hangi yemeklerin yendiğine, hangi şarkıcıların dinlendiğine, nasıl eğlenildiğine, hangi sporların gözde olduğuna dair bir çok keyifli bilgi fotoğraflar, birinci elden anılar, belgeler, video gösterimleri ve gündelik hayattan eşyalar yardımıyla anlatıyor kendini. Ada halkı da yer alıyor müzede. Ünlü sanatçı ve sporcuların yanı sıra Ada halkının belleğinde yer etmiş bakkal, sucu, berber vb. gibi mesleklerden insanlar da isimleriyle, hikayeleriyle, tanıyanların anılarıyla karşımıza çıkıyorlar. Herkesin birbirini tanıdığı Ada günlerini hayalimizde canlandıran çok güzel hikayeler bunlar. 



Simge yapılardan biri olan Rum yetimhanesinden eşyalar...


    Mübadele yıllarının ve 6-7 Eylül Olayları'nın Adalar'daki yankısına ait hikayeler ise hüzünlü olanlar...

    Müze koleksiyonunu Adalar halkının bağışladığı materyaller oluşturuyor. Günlük kullanım eşyalarından bebek arabalarına; buzdolabından sandala; gramofondan ayakkabıya kadar akla gelebilecek her tür obje var. 


Melih Cevdet Anday'ın yazı eşyaları

    Anlatmakla olacak gibi değil... Bütün bir Adalar tarihi bu müzede gözler önüne serilmiş. Sadece Adalar'ın değil aslında bir zamanların İstanbul'unu anlamak için de gezilip görülmesi gerekiyor. Çok büyük olmasa da okuyarak, izleyerek, anlayarak gezmek birkaç saat alabilir. O kadar dolu dolu ve keyifli. Ayrıca bir kütüphanesi de var ki sanırım ilgilenen ziyaretçiler de faydalanabiliyorlar. 
    Adalar Müzesi'nde ayrıca şu an şahane bir geçici sergi daha var. "Adalar, Yazarlar, Şairler/Mitostan Edebiyata" isimli bu sergi mitolojide ada olgusuna, yazarların ve şairlerin ada sevdasına, ada romanlarına ve şiirlerine değiniyor. Geçici olduğuna bakmayın, epeydir olan bir sergi bu ve ne zaman sona ereceği belli değil. Yakalayabilirsiniz yani. Bu sergi kapsamında çeşitli atölye çalışmaları ve etkinlikler yapılıyor, yazarlar ve şairler davet ediliyor. Meraklısı bunları da takip edebilir. Ayrıca, atölye çalışmaları sadece yetişkinler için değil, çocuklar için de var. 
Adalar,Yazarlar,Şairler sergisi


Ada kavramını konu edinmiş kitaplar bir arada...

    Yaz mevsiminde Büyükada'ya giden çok olur. Daha önce Adalar Müzesi'ni görmediyseniz bir uğrayın derim. Yaz-kış oturanı bilmem ama sadece yaz mevsiminde Ada'da yaşayan ve çalışan herkes bu müzeyi bilmiyor ne yazık ki. Sorduğunuzda ya "Müze kapalı" diyorlar, ya da merkezdeki küçük sergi alanını gösteriyorlar. Bu yüzden ben geçen sene Ada'ya geldiğimde atladım müze ziyaretini ama bu kez bilgili ve kararlı gitmiştim. Kapalı diyen herkese "Hayır efendim açık" diye direttim ve küçük sergi alanını söyleyene "Asıl müze o değil, öğrenin siz de" diyerek ukalalık yaptım. Ama ben haklıydım. Hele hele esnafın bilmemesi bence olacak iş değil. Faytoncuların da büyük çoğunluğu bilmiyor. Şimdi gelelim müzenin yerine. Merkezden biraz uzak. Biz vakit kaybetmemek için mecburen faytonla gittik. Yerini bilen faytoncuyu zor bulduk o ayrı. Müzeye ulaşım faytonla 15 dakika kadar sürüyor. Dönüşte yürüyerek döndük. Yürüyerek gitmek de mümkün tabii. Ama tarif et deseniz edemem şu an. Yalnız daha önce Aya Yorgi'den inerken o bölgeden geçtiğimizi hatırlıyorum. 
Reşat Nuri Güntekin'in evini biliyorsanız, onunla aynı sırada olduğunu söyleyebilirim. Epeyi bir yukarı doğru tırmanmak gerekiyor. Ada'yı geze geze gitmek açısından sorun değil bu tabii ki ama dediğim gibi geç kalırız diye faytonu tercih ettim. Adresi internetten bulmak mümkündür sanırım. Fazla iyi görünmüyor olsa da ben katalogdaki haritayı buraya ekleyeyim en iyisi.

    Müze yaz sezonunda Pazartesi günleri hariç, akşam 19.00'a kadar açık. Kışın 18.00'e kadar açıkmış. Giriş ücreti 5 lira. 
    Müzeden katalog alırken bir de Adalı Yayınları'nın katalogunu aldım. Prens Adaları ile ilgili kitaplar çıkaran bir yayınevi burası. Bir de dergileri var sanırım. Şahane kitapları var. Ben Büyükada'da iskeledeki İksidas Kitabevi'nden Viktor Albukrek'in yazdığı Bir Zamanlar Büyükada isimli kitabı aldım ve orada bulunduğum 2 gün içerisinde bitirdim. Büyükada'da doğmuş, büyümüş kimselerin anılarını okumak keyifli oluyor. Nelerin değiştiğini görüyorsun, eski günlerden kalma değişmeyen ufacık bir iz gördüğünde mutlu oluyorsun.


    Büyükada'ya yolunuz düştüğünde İstanbul'un ilk çağdaş kent müzesi olan Adalar Müzesi'ni ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Burgazada'daki Sait Faik Abasıyanık Evi de yenilenmiş ve ziyarete açık olduğu saatler düzene girmiş. Dönüşte de oraya uğradık ve hayran kaldık. En kısa zamanda bu müze evden de bahsedeceğim. 
    Bu yazıyı Viktor Bey'in kitabından bir zamanlar Ada günlerine dair tadımlık bir alıntıyla bitirmek isterim.

    "Çocuklu aileler için şehirden gelecek babalarını Ada iskelesinde karşılamak kutsal bir vazife, yolcuların iskeleden geçişi ise ciddi bir resmigeçit havasındaydı. O devirde anneler işe gitmezdi. Siestadan sonra çocuklarıyla birlikte cici giysilerini giyerek ellerinde birer çiçekle iskeleye inerlerdi. Polis abilerimiz vapur çıkışından saat kulesine kadar olan yolda toplanan, işten dönecek büyüklerini dört gözle bekleyen bu kalabalığı, bir tören kıtası gibi sağlı sollu olarak hizaya sokar, ortada açılan geniş şeritte ise muzaffer gladyatör endamıyla yürüyen beybabalarımız, birer kahraman gibi çiçek ve öpücüklerle karşılanırdı".

*Başlık Melih Cevdet Anday'ın şiirinden alınmıştır.




    
    
    
    

4 Temmuz 2015 Cumartesi

GÜLÜMSETEN HEDİYELER


    Kardeşimin üniversite eğitimi sırasındaki staj döneminden beri çalıştığı, kendini büyük bir ailenin parçası gibi hissettiği Borusan Grup'un, "Okyanus Gönüllü Borusanlılar Platformu" isimli çok beğendiğim bir sosyal sorumluluk çalışması var. Şirket çalışanlarının gönüllülük esasına dayanarak gerçekleştirdikleri toplumsal ve sosyal sorumluluk projelerinin birleştiği bir platform bu. Eğitim, kültür, sanat, çevre, insan hakları... Destek gerektiren pek çok sosyal alanda çaba harcıyor Borusan Gönüllüleri. Konunun uzmanları artık günümüzde her bireyin muhakkak sivil toplum kuruluşlarına üye olmaları ve toplumsal sorumluluk projelerinde yer almaları gerektiğinden bahsediyorlar. O yüzden ülkemizin büyük firmalarının, çalışanlarını bu şekilde yönlendirmesini takdire değer buluyorum. Okyanus Gönüllü Borusanlılar Platformu'nun çalışmalarını merak edenler şu linke tıklayarak göz atabilirler çünkü ben burada uzun uzun her çalışmayı anlatmayacağım tabii ki. Burada sadece, yine bir Okyanus Gönüllüsünün hazırladığı, hepimizin faydalanabileceği Gülümseten Hediyeler web sitesini paylaşmak istedim. Hani özel günlerde sevdiklerimizi sevindirmek isterken aynı zamanda birilerine faydamız dokunsun diye düşünürüz ve Tema'dan kişinin adına dikilmiş ağaç, WWF'den hayvan evlat edinme gibi hediyeler alırız ya... İşte Hande Unan, bu faydalı hediyeleri bir arada bulabileceğimiz bir site hazırlamış ve ismini de Gülümseten Hediyeler koymuş. Ben arada sırada göz atıyorum. Bilenler muhakkak vardır ama henüz karşılaşmamış olanlar için söyleyeyim, böyle hediyeleri almak şahane oluyor. Mesela benim de adıma dikilmiş ağaçlarım var, doğum günümde arkadaşım hediye etmişti ve inanılmaz mutlu olmuştum. Sadece ağaç değil tabii çok daha fazla seçenek var.
Siz en iyisi şu linke bir göz atın derim: GÜLÜMSETEN HEDİYELER