25 Nisan 2018 Çarşamba

ZAİ BODRUM, YENİ NESİL KÜTÜPHANE...

    Mail kutuma düşen edebiyat haberlerinden tanıştığım Yeni Nesil Kütüphane Zai, 
Bodrum'a gitmeden önce aklıma yazdığım ve muhakkak uğramayı düşündüğüm bir mekandı. İlçeye ulaştığımın ikinci gününde, pırıl pırıl bir Nisan havasında ziyaret ettim bu farklı kütüphaneyi. 
    
    Kapısından adım attığım anda yerimi bulmuş hissettim kendimi. İstanbul'un griliğinden, gürültüsünden, karmaşasından fazlasıyla nasibini almış ruhum birazdan zeytin ağaçlarıyla bezeli, kuş sesleriyle şenlenen bahçede kitap okuyacak olmanın sevincini yaşadı. 
    

    Öncelikle kitaplara göz atmak için kapalı bölüme yöneldim, kitapları inceledim. Çok büyük olmayan, ancak seçkin yayınevlerinden ve yazarlardan eserlerin yer aldığı bir kütüphane burası. Bodrum hakkında yazılmış kitapların olduğu bölüm ve plastik sanatlarla ilgili kitaplar özellikle ilgimi çekti. Bir yandan okumalar yaparken bir yandan zarafetle döşenmiş mekanı inceledim. Fotoğraf, resim ve heykel sanatından örneklerle aynı zamanda küçük bir galeri havasındaydı. 
    

    İncelemelerimi yaptıktan sonra Jak Deleon'un İstanbul ve Bodrum Barları isimli anı kitabını satın aldım. Tabii yanında bir fincan kahveyi de unutmayarak bahçeye çıktım. 
   
    Kurucuları tarafından "Yeni Nesil" olarak tabir edilen bir kütüphane Zai. Dışarıya çıkarmadan istediğiniz kadar kitap okuyabilirsiniz. Satın alıp almamak size kalmış. Okumak istemiyorsanız, sadece böyle farklı bir mekanda kahve ve tatlı keyfi yapmak istiyorsanız da siz bilirsiniz. Kafe kısmı ve bahçe bunun için gayet uygun. Zaten geçen kasım ayında açılan ve popülerlik yolunda hızla ilerleyen Zai'ye sırf ortamı görmek için gelenler de oldukça fazla. Bu gruptan zeytin ağaçları altında sessiz sakin sohbetleri keyifli bulanlar gelmeye devam edeceklerdir. Diğerlerini bilemem.
    
    Zai'nin bahçesi yazarların, ressamların, heykeltraşların isimlerinin verildiği her bir ağacıyla, 
su sesiyle, yaprakların hışırtısıyla, kuş cıvıltılarıyla o kadar huzur verici ki. Okuma eylemi için en uygun yerlerden biri. Kısacası sanat ve doğa meraklısı her kitapseverin "Keşke burayı ben açmış olsaydım" diyebileceği bir mekan burası:) 
    
    Bodrum'da olduğum süre içerisinde bir de kuzenimle gittik Zai'ye. Bir yandan kitaplarımızı karıştırırken, bir yandan muhabbet ettik. Teoman'ın otobiyografik kitabının gelmiş olduğunu görünce dayanamadım ve bu sefer onu satın aldım, hemen orada okumaya başladım.
    
    Bodrum'a yolu düşen kitapseverlere kesinlikle tavsiye edeceğim Zai'de zaman zaman yazarların katıldığı etkinlikler, atölye çalışmaları, müzik dinletileri ve sinema günleri de düzenleniyor. Ben bu sefer hiçbirine denk gelemedim. Belki bir başka zaman...
    
    Gezdik, gördük, okuduk; son olarak, Bodrum'un Konacık mevkisindeki kütüphanenin pazartesi günleri kapalı olduğunu, 10.00-20.00 saatleri arasında faaliyet gösterdiğini ve sessizliği sağlama açısından 12 yaşından küçük çocukların ziyaretçi kabul edilmediğini belirtmek yerinde olacaktır.




   
    
    
    

17 Nisan 2018 Salı

BODRUM, FRANSA, BAHAR VS... BUGÜNLERDE...

   Bahar geldi gül açıldı, ruhuma neşe saçıldı. Hâl böyleyken "baharda bir başkadır" diyerek Bodrum'a gittim geldim. Eşim eğitim için 5-6 günlüğüne Fransa'ya gittiğinden, oğlan da okul münasebetiyle uzaklarda olduğundan, Bodrum'da yaşayan kuzende aldım soluğu. Bu mevsimde, sıcaklar ve kalabalık başlamamışken Bodrum şahane oluyor. İstanbul'da yaşayanlar için ara sıra böyle göz ve gönül okşayıcı kaçamaklar yapmak psikolojik olarak bir ihtiyaç artık. 
    Bodrum'da durmadım gezdim tabii. Bazen kuzenle, bazen teyzemle, bazen de tek başıma denizin, güneşin, yeni mekanların keyfini çıkardım. Bunları bir başka yazıda anlatacağım. Özellikle yeni nesil kütüphane Zai'den ve Deniz Müzesi'nden bahsetmem lazım. 
    Ben Bodrum'dayken eşim Fransa'daydı. Paris yakınlarındaki Melun'da eğitimleri vardı. Daha önce Fransa'ya gitmediğim için onun deneyimlerini noktasına virgülüne kadar dikkatle dinledim. Pek memnun kalmamış açıkçası ki mızmız bir insan değildir. Öncelikle otelleri havaalanı oteli olduğu için ne Melun'a ne de Paris'e yakın olmuşlar. Eğitim binasına 1 saatte ulaşmaları gerekirken, trafik nedeniyle bu süre iki saati bulmuş. İstanbul'dan bile berbat bir trafik olduğunu söylüyor. Daha havaalanından çıkmadan otobüste yankesiciye yakalanmış. Daha doğrusu kendisi yankesiciyi yakalamış. Neyse ki cüzdanı kaptırmamış ama epeyi bir canı sıkılmış. Aynı gün kiraladıkları arabaya benzin aldıklarında kredi kartından 53 Euro yerine 153 Euro çekildiğini fark etmişler. Yapı Kredi'yi aradıklarında görevli bu şikayetin sık olduğunu ve hatta akaryakıt şirketinin adını bile söylemiş. O 100 Euro'yu geri alıp alamayacakları muamma. Fransa'ya gidip araç kiralayacaklara benden söylemesi. Araç kiralama şirketinde de yaşanan aksilikleri bir yana bırakırsak , hava iyiymiş ve boş zamanlarında gezebildikleri kadar gezmişler tabii ama daha ülkeye girerken polisin fazlaca ve ukalâ şekilde sorgulamasıyla sinirleri gerilmiş ve böyle böyle bir takım aksilikler devam etmiş. Sorgulamanın nedeninin büyük ihtimalle vizeyi Fransa'dan almadığı olduğunu belirteyim ki bu ülkeye gidecekler için kafada soru işareti olmasın. Gruptaki Fransa'dan vize almış olan arkadaşları sorun yaşamamışlar. Yani  schengen başka ülkeden de alınsa geçişe izin vereceksin, bu neyin ukalâlığı bilmiyorum.
   Paris'e gitmek önceliğim arasında olmadı hiçbir zaman fakat bu biraz da "nasıl olsa gideriz, görürüz" mantığına dayanmıştı. Tamamen silmiş değilim yani ve eşim bunları anlatınca bir daha Paris'e gitmek istemeyeceğini düşünüp üzüldüm. Neyse ki "yoo, gideriz inşallah" dedi:) 
Vallahi Fransa onu pek  açmamış ama ben Bodrum'da iyiydim. Anlatacağım...

Paris:)

Bodrum:)




    

4 Nisan 2018 Çarşamba

AFRİKA'DAN UZAK DOĞU'YA, ANI KİTABINDAN ANİMEYE...

    Uganda'nın kuzeyinde bugün dahi varlığını sürdüren Karamojong kabilesinin şefi, 
2.Dünya Savaşı sırasında İngilizler adına savaşmaları için gençleri görevlendirmek istemiş. Kabilenin diğer üyelerinin aksine şefler okuma ve yazmayı biliyorlarmış. Bunun nedeni olası işbirlikleri için İngilizler tarafından eğitilmeleriymiş. Okuma ve yazmayı bilen şef, savaşa gidecek askerlerin isimlerini bir deftere yazmış. Yazılanlar İngiliz ordusu adına savaşmak için Burma'ya gitmişler. İçlerinden bir daha dönen olmamış. Kabile üyeleri deftere, kaleme düşman olmuşlar, şeytan icadı saymışlar. Ellerindeki az sayıda defteri ve kalemi de yok etmişler. Zamanla o bölgede yaşayan pek çok kişi, ismi deftere yazılanların öleceğine inanır olmuş. 
    Ne kadar da Death Note bir hareket değil mi? :) Death Note'u izleyenler beni anlamıştır. 
En sevilen animelerden biridir ki ben de ilgiyle izlemiştim. Karamojong kabilesiyle ilgili bu anektodu okuyunca aklıma, sayfalarına ismini yazdığın kişinin öleceği bir defter konusu etrafında şekillenen Death Note dizisi geldi. Okuyan, farklı konularla ilgilenen, öğrenen, algısı açık yaratıcı insanlar karşılaştıkları minicik bir ayrıntıyı nasıl da kocaman hikâyeler haline getiriyorlar. Fantastik olduğu düşünülen konular bazen nasıl da gerçek dünyaya göndermeler yapıyor. 
Ters köşelerde duran kitapları okumak, birbiriyle alâkasız filmler seyretmek, her konuda öğrenmeye açık olmak iyidir. Yaratıcılığı besler, bağlantılar kurarak öğrenmeyi pekiştirir. 
Çokça uygularım, severim. Yazar ya da yönetmen olsaydım bu özellik epeyi bir işime yarardı. Sadece okuyucu ve izleyiciyim, bu gibi ayrıntılar yüzümü güldürmeye yarıyor. 
    Karamojong kabilesi hakkında paylaştığım hikâyeyi, uzun yıllar Uganda'da yaşamış olan Meltem Yaşar'ın "Pigmelerle Dans" isimli anı kitabından okudum. Velhasılıkelam, Afrika kıtasında dolaşırken kendimi bir anda Uzak Doğu animelerinde buldum. Dünya küçük, sanat büyük... Ya da sanat uzun, hayat kısa... Ya da öyle hoş bir şeyler işte:)